Günümüz dünyasında gündem, bir hız treninin tekerlekleri gibi durmaksızın döner. Her an yeni bir haber, yeni bir gelişme, yeni bir tartışma bizi alt üst eder. Siyasetten ekonomiye, teknolojiden sosyal olaylara kadar geniş bir yelpazede, sürekli akan bilgi selinde boğuluyoruz. Bu bilgi selinin içinde, gürültünün altında kalan, sessiz kalmaya mahkum edilen sayısız ses ve hikaye var. Gündemin gölgesinde kaybolan bu sesler, aslında toplumun nabzını tutan, geleceğimizi şekillendiren unsurlar.
Gündemin belirlediği çerçeve, genellikle büyük olaylara, önemli isimlere ve çarpıcı gelişmelere odaklanır. Uluslararası çatışmalar, ekonomik krizler, ünlülerin hayatları… Bunlar, medya organlarının başlıklarını süsleyen, sosyal medyayı kasıp kavuran konular. Ancak, bu büyük olayların gölgesinde, daha küçük, daha kişisel, belki de daha önemli hikayeler kayboluyor. Bir kasabanın yıllardır süren su sorunu, emekliliğine az bir zaman kalmış bir işçinin kaygıları, bir köy okulunun kapanma tehlikesi… Bunlar, gündelik hayatın gerçekleri, toplumun dokusunu oluşturan unsurlar, ama genellikle gündemin gürültüsü içinde duyulmuyor.
Medyanın rolü bu noktada kritik önem taşıyor. Haberlerin seçimi, sunumu ve vurgulanması, toplumun gündemini belirleyen en önemli faktörlerden biri. Sınırlı yayın süresi ve okuyucu ilgisini çekme çabası, medya kuruluşlarını çarpıcı ve ilgi çekici haberlere yönlendirmekte. Bu durum, önemli ancak daha az “heyecan verici” olayların göz ardı edilmesine yol açabiliyor. Dolayısıyla, medya, istemeden de olsa, gündemin belirli bir çerçeveye hapsolmasına katkıda bulunuyor.
Sosyal medya ise, gündemin şekillenmesinde farklı bir dinamik getiriyor. Anlık ve yaygın erişimi sayesinde, bireylerin seslerini duyurması kolaylaşıyor. Ancak, sosyal medyanın kaotik yapısı, gerçekten önemli konuların gürültü içinde kaybolmasına neden olabiliyor. Viral trendler, sahte haberler, popülist söylemler… Bu faktörler, gündemi manipüle edebiliyor ve gerçek sorunların arka plana itilmesine yol açabiliyor.
Gündemin bu hızlı ve çoğu zaman kontrolsüz akışı, toplumun önemli bir bölümünün sessiz kalmasına ve sorunlarının göz ardı edilmesine neden oluyor. Özellikle marjinal gruplar, azınlıklar ve sessiz çoğunluk, gündem belirleme süreçlerinde yeterince temsil edilmiyor. Bu durum, toplumdaki eşitsizliklerin derinleşmesine ve sosyal adaletsizliğin devam etmesine yol açıyor.
Bu nedenle, gündemin gölgesinde kalan seslere kulak vermek, onların hikayelerini dinlemek ve sorunlarına çözüm bulmak için çaba göstermek son derece önemli. Bu, sadece insani bir sorumluluk değil, aynı zamanda daha adil, daha eşit ve daha sürdürülebilir bir toplum inşa etmenin temel şartlarından biri. Gündemi sorgulamak, çerçevesini genişletmek ve unutulan sesleri yeniden duyurmak için kolektif bir çaba göstermemiz gerekiyor. Akılcı bir şekilde gündemi ele almak, herkesin sesini duyurabileceği, sorunlarına çözüm bulunabileceği bir toplumun inşası için olmazsa olmazdır. Aksi takdirde, gündemin gürültüsü içinde kaybolan sessiz çığlıklar, toplumun geleceğini tehdit edecek bir sessizliğe dönüşebilir.
Sonuç olarak, gündemi sadece başlıklar ve büyük olaylarla değil, arkasında kalan sessiz hikayelerle de anlamak, daha kapsamlı ve adil bir anlayış geliştirmemize yardımcı olur. Gündemin gölgesinde kaybolan bu sesleri duymak, toplumumuzun gerçek yüzünü görmemizi ve daha iyi bir gelecek için çalışmamızı sağlar. Bu sesleri duymazdan gelme lüksümüz yok. Çünkü bu sesler, aslında bizim sesimizdir.
