Gündem. Her sabah uyanır uyanmaz karşılaştığımız, gün boyunca aklımızı meşgul eden, akşam haber bültenleriyle tekrar tekrar hatırlatılan, belki de uykuya dalmadan önce bile zihnimizi işgal eden o yoğun bilgi akışı. Terör saldırıları, ekonomik krizler, politik çekişmeler, sosyal medya trendleri… Hepsi birbiriyle yarışır gibi, dikkatimizi çekmek, sesimizi bastırmak için çaba sarf eder. Ancak bu gürültülü kalabalığın içinde, daha sessiz, belki de daha önemli öyküler kayboluyor. Bu öyküler, gündemin gürültüsünün altında eziliyor ve unutulmaya yüz tutuyor.
Gündem, doğal afetler sonrası evsiz kalan ailelerin hikayelerini, savaşın acımasızlığını bizzat yaşayanların yaşadıklarını, sistematik eşitsizliklerin kurbanlarının çığlıklarını çoğu zaman gölgede bırakır. Bir gazete manşetinin kısa ömrü içinde, yüzlerce insanın yaşamına dair detaylar kaybolup gider. Bir politikacının konuşmasındaki birkaç cümle, bir toplumun uzun süredir süren mücadelesini özetlemeye yetmez. Gündem, doğası gereği seçicidir; neyi öne çıkaracağına, neyi görmezden geleceğine karar veren bir mekanizmadır. Bu seçicilik, bazen kasıtlı, bazen de bilinçsiz olabilir. Ancak sonuç her zaman aynıdır: Önemli hikayeler kaybolur, sesler duyulmaz.
Bu kayıp sesler, genellikle toplumun marjinalleştirilmiş kesimlerine aittir. Yoksullar, mülteciler, azınlıklar, engelliler… Onların hikayeleri, genellikle ana akım medyanın dikkatinden uzak kalır. Çünkü bu hikayeler, genellikle kolay sindirilebilir, kısa ve öz anlatılar yerine, karmaşıklık, incelik ve uzun vadeli bir anlayışı gerektirir. Gündem ise, anlık tepkiler ve hızlı tüketim üzerine kuruludur. Derinlemesine araştırma, kapsamlı analiz ve uzun süreli takip gerektiren konular ise, genellikle gündemin hızlı akışına ayak uyduramaz.
Ancak, bu kayıp sesleri bulmak ve duyurmak, hem etik bir zorunluluk hem de demokratik bir gerekliliktir. Gerçek bir toplumsal muhakeme, yalnızca ana akım gündemin dayattığı sınırlı perspektiflerle değil, farklı deneyimlere ve bakış açılarına da yer vererek mümkün olur. Bu nedenle, gündemin ardındaki gerçeklikleri ortaya çıkarmak, sessiz kalmış olanlara bir mikrofon uzatmak ve unutulmuş öyküleri yeniden anlatmak, her birimizin sorumluluğundadır.
Bu, elbette, kolay bir görev değil. Gündemin gürültüsünü kesmek, dikkat dağıtıcı unsurları bir kenara bırakmak ve gerçekliğin karmaşık yapısına dalmak, sabır, araştırma ve eleştirel düşünmeyi gerektirir. Ancak, bu çabaya değer. Çünkü gündemin gölgesinde kalan sesleri dinlediğimizde, toplumumuzun daha geniş bir resmini görebilir, empati becerilerimizi geliştirebilir ve daha adil ve kapsayıcı bir dünya yaratmak için gereken adımları atabiliriz. Gündemin hızı ve yoğunluğu bizi yanıltmasın; asıl önemli olan, tekil olayların ötesinde yatan, uzun soluklu mücadeleler ve sessiz çığlıklar.
Gündemin arkasındaki gerçeği ortaya çıkarmak, toplumsal adaleti sağlamak ve daha sürdürülebilir bir dünya yaratmak için, her bir bireyin farklı bakış açılarına ve hikayelere odaklanması, derinlemesine sorgulaması ve aktif bir dinleyici olması gerekmektedir. Yalnızca bu şekilde, gündemin gölgesinde kaybolan sesleri duyabilir ve daha kapsamlı bir anlayışa sahip olabiliriz. Unutulan hikayeler, unutulmuş yaşamlar, toplumsal belleğin önemli parçalarıdır. Bu parçaları bir araya getirerek, hem geçmişimizi daha iyi anlayabilir hem de geleceğimizi şekillendirebiliriz. Gündem, yalnızca bir araçtır; gerçeklik ise, çok daha derin ve karmaşıktır.
