Son yıllarda dünyanın dört bir yanını etkisi altına alan, beklenmedik bir şekilde ortaya çıkan ve hızla yayılan bir “virüs”den bahsetmek istiyorum. Ancak bu virüs, biyolojik bir tehdit değil; bilgi çağının sunduğu imkanların yanlış kullanımının, dezenformasyonun ve aşırı polarizasyonun bir sonucu olarak ortaya çıkmış, küresel genel kültürümüzün dokusunu yavaş yavaş eriten bir “kültürel virüs.” Bu virüsün belirtileri, gerçeklik algısının bozulması, emperyalist düşünce yapılarının yeniden canlanması, tarihsel revizyonizmin artışı ve objektif bilginin yerini önyargılı yorumların almasıdır.
Bu “kültürel virüs,” sosyal medyanın hızlı yayılımı ve algoritmaların kişiselleştirilmiş içerik sunumu ile besleniyor. Algoritmalar, kullanıcıları kendi inançlarını ve önyargılarını teyit eden içeriklerle çevreleyerek, farklı bakış açılarını görme ve anlama yeteneğini köreltiyor. Sonuç olarak, toplumlar giderek daha fazla kutuplaşıyor ve birbirleriyle anlamlı bir diyalog kurmakta zorlanıyor. Gerçek ve yalan arasında ayrım yapmak giderek zorlaşıyor, komplo teorileri hızla yayılıyor ve sağlam bilimsel kanıtlar bile kolayca reddedilebiliyor.
Bu durumun özellikle endişe verici olan yönlerinden biri, eğitim sistemlerinin bu yeni gerçekliğe yeterince adapte olamaması. Öğrencilere eleştirel düşünme becerileri ve bilgi kaynaklarını doğrulama yeteneği yeterince kazandırılmadığı takdirde, gelecek nesiller dezenformasyonun ve manipülasyonun kolay hedefleri haline gelebilir. Okullarda ve üniversitelerde sadece bilgi aktarımına değil, aynı zamanda bilgiyi değerlendirme, analiz etme ve sentezleme yeteneğine odaklanan bir eğitim modeli hayati önem taşımaktadır.
Ayrıca, küresel genel kültürümüzün evriminde, kültürel çeşitliliğin korunmasının önemi de göz ardı edilemez. Teknolojinin getirdiği küreselleşme, bir yandan farklı kültürler arasında etkileşimi kolaylaştırırken, diğer yandan bazı kültürlerin baskın kültürler tarafından asimilasyon tehdidiyle karşı karşıya kalmasına neden olabilir. Kültürel çeşitliliğin korunması, farklı bakış açılarının ve deneyimlerin zenginliğini koruyarak, daha kapsayıcı ve dayanıklı bir küresel genel kültürün oluşmasına katkıda bulunur.
Bu “kültürel virüs”le mücadele etmek için, teknolojik gelişmelerin kontrolsüz yayılımının önüne geçmek ve sosyal medya platformlarının daha sorumlu bir şekilde yönetilmesini sağlamak gerekiyor. Yanlış bilgilendirmenin yayılmasını önlemek için aktif önlemler alınmalı ve gerçeklik algısını bozan içeriklerin tespiti ve kaldırılması için etkili mekanizmalar geliştirilmelidir. Ayrıca, eleştirel düşünme becerilerinin geliştirilmesi ve medya okuryazarlığının artırılması için eğitim programları uygulanmalıdır.
Bununla birlikte, bu mücadelede bireylerin rolü de oldukça önemlidir. İnsanlar, bilgiye ulaşırken daha dikkatli olmalı, kaynakların güvenilirliğini sorgulamalı ve önyargılı yorumlardan uzak durmalıdır. Farklı bakış açılarına açık olmak, empati kurmak ve anlamlı bir diyalog kurmak için çaba göstermek, kültürel virüsün etkisini azaltmaya yardımcı olabilir.
Sonuç olarak, küresel genel kültürümüz, bilgi çağının zorluklarıyla başa çıkmak için sürekli olarak evrim geçirmektedir. Bu “kültürel virüs”ün etkilerini azaltmak ve daha kapsayıcı, dayanıklı ve bilgilendirilmiş bir dünya inşa etmek için, hem bireylerin hem de kurumların aktif bir rol oynaması gerekmektedir. Dezenformasyonla mücadele, eleştirel düşünmeyi teşvik etme ve kültürel çeşitliliği koruma, gelecek nesillerin daha adil ve eşitlikçi bir dünyada yaşamalarını sağlamak için hayati önem taşımaktadır. Bu mücadele, sadece teknolojiyle değil, aynı zamanda insanlığın özünde yatan değerlerle de yakından ilgilidir; empati, anlayış ve ortak bir gelecek için işbirliği.
