Gündem; her gün televizyon ekranlarımızda, sosyal medya hesaplarımızda, gazete manşetlerinde karşılaştığımız, sürekli değişen, bazen çığlık çığlığa bazen ise fısıltılarla kendini duyuran bir varlık. Dünyanın nabzını tuttuğunu iddia eden, olayları sıralayan, önem sırasına koyan, belirli bir perspektiften yorumlayan, kısacası dünyayı bize sunma iddiasında bulunan bir yapı. Ancak bu sunumun her zaman tarafsız ve eksiksiz olduğunu söylemek ne kadar mümkün?
Gündemin belirlenmesi, karmaşık bir süreçtir. Medya kuruluşlarının, hükümetlerin, güçlü lobilerin, hatta sosyal medya algoritmalarının bile bu sürece etkisi vardır. Önemli olarak görülen olaylar, büyük bir dikkatle ve geniş bir kapsamda ele alınırken, birçok önemli olay ise bilinmeyenin gölgesinde kalır. Gündemin belirlenmesindeki bu seçicilik, bazı seslerin duyulmaması, bazı öykülerin anlatılmaması, sonuç olarak da gerçekliğin eksik ve çarpık bir şekilde sunulması anlamına gelir.
Örneğin, küresel bir salgın sırasında sağlık çalışanlarının fedakarlıkları, ön saflarda mücadele edenlerin öyküleri, elbette gündemde yerini alır. Ancak bu yoğun haber akışı içinde, salgının sosyal ve ekonomik etkilerinden en çok etkilenen dezavantajlı grupların hikayeleri, gündemin gürültüsü arasında kaybolabilir. Küçük işletmelerin kapanması, artan yoksulluk, eğitim sisteminde yaşanan aksaklıklar gibi konular, büyük başlıkların gölgesinde kalarak, yeterince tartışılmadan unutulmaya mahkum edilebilir.
Benzer şekilde, çevre felaketleri, iklim değişikliğinin etkileri, yeterince geniş kitlelere ulaşmaz ise, sadece uzmanlar tarafından tartışılan, toplumun büyük kesiminin farkında bile olmadığı konular haline gelebilir. Bireysel çevre koruma çabaları, küresel ısınmanın etkilerine karşı alınacak önlemler, toplumsal bir bilinç oluşturulmadan, sadece istatistiklere, raporlara sıkışıp kalır.
Gündemin seçici doğası, sadece bilgiye erişimde değil, aynı zamanda algımızda da çarpıtmalara yol açar. Sürekli olarak maruz kaldığımız haber akışı, gerçekliğimizin yapı taşlarını oluşturur. Eğer gündem, belirli bir perspektiften olayları sunarsa, biz de o perspektiften dünyayı görmeye başlarız. Kendimize sormamız gereken soru şudur: Gündemde yer alan haberler, gerçekliğin tamamını mı yansıtıyor? Yoksa bilinmeyen, görmezden gelinen veya kasıtlı olarak gizlenen bir gerçeklik mi var?
Sosyal medyanın yükselişiyle birlikte, gündemin belirlenmesinde yeni dinamikler ortaya çıkmıştır. Algoritmaların, kişiselleştirilmiş içerikler sunarak oluşturduğu “filtre kabarcıkları”, farklı görüşleri engeller ve bize sadece kendi inançlarımızla uyumlu bilgileri sunar. Bu durum, toplumsal kutuplaşmayı artırır ve farklı bakış açılarının anlaşılmasını zorlaştırır.
Gündem, bir anlamda bir çerçevedir. Bu çerçeve, olayları nasıl algıladığımızı, nasıl yorumladığımızı ve neye odaklanmamızı belirler. Bu nedenle, gündemin belirlenmesindeki süreçleri anlamak, eleştirel bir bakış açısı geliştirmek ve bilinmeyenin öykülerini dinlemek son derece önemlidir. Çünkü yalnızca bütünün parçalarını değil, tüm parçalarıyla birlikte bütünü gördüğümüz zaman, gerçek bir anlayışa ve daha adil bir dünyaya ulaşabiliriz. Gündemin gürültüsünün arasında kaybolan seslere kulak vermek, bilinmeyene doğru bir adım atmak, daha kapsamlı ve doğru bir gerçeklik algısı geliştirmek için gereklidir. Bu çaba, bireysel sorumluluğumuzun da bir parçasıdır.
